8 Mart 2009 Pazar

Halk Şiirimizde Güvercinin Yeri

Motif olarak kuşlar halk şiirimizde çok kullanılır. Efsanevi Hüma kuşu, Tuti ya da Dudu kuşu, Leylek, Kumru, Kırlangıç, Keklik vs. bunların başında gelir. Bülbülün ise ayrı bir yeri vardır. Bülbül, gerek yalın olarak , gerekse gül ile olan macerası ile ciltler dolduracak kadar çok işlenmiştir bu şiirlerde. Geçen bir yazımızda keklikten söz etmiştik (sayı 280). Bu kez güvercinden örnekler vermeye çalışacağız.

Kutsal bir kuş olarak bilinen güvercine din kitaplarında ilk kez Tevrat’da rastlanır. Nuh peygamber tufanın dinip dinmediğini anlamak için gemiden bir güvercin uçurur. Bir müddet sonra bu güvercin ağzında suların çekildiğini gösteren bir zeytin dalı ile gemiye döner. Bu haber üzerine gemi Ararat dağına yanaşır ve içindekiler karaya çıkarak yer yüzünde görülen her türlü canlının çoğalmasını sağlar.

Hıristiyanlıkta, insanlara kardeşçe yaşama duygusunu, barışı, gönül sevincini götüren ve cennette mutluluğu, sevgiyi taşıyan yine kutsal bir kuş olarak bilinir ve sevilir. Büyük sportif yarışmalarda havaya uçurulan güvercinler bu inanışın en güzel örneklerindendir.
İslam dinindeki inanışa göre de her türlü günahtan uzak, suçsuz bir kuştur. Ölen suçsuz insanların ruhu, güvercin kılığına girerek yer yüzünde uçar. Kısas-ı Embia’da, Hazret-i Muhammet’in İslam dinini yaymaya başladığı sıralarda saklandığı Hira dağı mağarasında örümceklerin ördüğü ağ üzerinde bir çift güvercinin yuva yaparak Peygamberi gizlediği anlatılır. Yine bir diğer inanışa göre de, güvercin, Hazret-i Muhammet’e duyduğu saygıdan dolayı Kabe’nin üzerine konmaz ve onun üzerinden uçmazmış.
Bunlara dayanılarak İslam ülkelerinde özellikle Osmanlılarda güvercinler için cami, mescit, medrese ve büyük yapı çatılarında, kalelerde, surlarda küçük hücreler yapılırdı.

Anadolu’nun çoğu yerinde olduğu gibi İstanbul’da da, örneğin Yeni cami avlusunda, Süleymaniye’de, Eyüp sultan’da ve daha bir çok tarihi yapı önünde bol bol rastlanan güvercinleri Ahmet Haşim bir yazısında ne güzel tanımlıyor ;
“... Çini gibi, Şark mimarisi tamamlayıcısı olan güvercinler, gökyüzünün her köşesinden üşüşerek kubbe ve minare olan yerlerde küme halinde toplanırlar. Sinan’ın en hakiki hayvanları, şadırvanlar etrafında fıskiye serpintileri ve su alaimsemaları içinde oynaşan bu lacivert kanatlardır....”

Yeryüzünde 80’e yakın türü vardır. Ak güvercin dışında diğerlerinin göğsü yanar döner, benekli. Siyah beyaz karışımı, gül rengi veya esmer tüylüdür. Gaga düz, zayıf, biraz yumuşak, dip kısmı etlidir. Bir özellikleri de yuvalarına sadık olmalarıdır. Ne kadar uzağa giderlerse gitsinler gene yuvalarına geri dönerler. Bu özelliklerinden yararlanarak insanlar onları askerlikte haberleşme aracı olarak kullanmışlardır. Çabuk ürerler ve kendilerine göre bir aile düzenleri vardır.

Tasavvufta ise manevi olarak gönül ve sır taşıyıcısı olarak tanınır. Makamdan makama sır, gönülden gönüle haber taşır. Hemen hemen her dervişin ruhu uyku sırasında güvercin kılığına girer. Bütün manevi makamları, gök katlarını, cennet ülkelerini dolaşır. Ruhlara gerekli mana ışığını getirir. Tanrının sevgili kullarına haber ve rısk taşır. Hızır ve derviş gibi değişik biçimlere bürünür.

13.yy’da yaşamış olan Bektaşiliğin piri Hacı Bektaş-ı Veli de bir efsaneye göre keramet göstermiş ve güvercin olup uçmuş. Kendisinden sonra yetişen hemen bütün Bektaşi şairleri pirlerinin bu mucizatına şiirlerinde, nefeslerinde yer vermişlerdir. Bu şiirlerde Hacı Bektaş’ın güvercin donuna girip yaptığı işler anlatılır ve övülür. Don kelimesi burada şekil, kıyafet, elbise anlamında kullanılmakta.

Ali geldim adım oldu bahane
Güvercin donunda kondum cihane
Abdal Musa oldum geldim zamane
Arif anlar bizi nice sırdanız
( Abdal Musa 14.yy )

Güvercin donuna girmiş oturur
Zemheride gonca güller bitirür
Güzel şahım hayırlısın getirir
Yetiş Allah, Ya Muhammet, Ya Ali

Güvercin donuna dalına konsam
Arayup eksiğim özümde bulsam
Çevrilip yolunda kurbanın olsam
Yetiş Allah, Ya Muhammet, Ya Ali
( Pir Sultan Abdal 16.yy )

Güvercin donunda çıkıp oturan
Hak der, yalvarırım Hacı Bektaşa
Zemheride dost elmasın yetüren
Hak der, yalvarırım Hacı Bektaşa
( Seyyityaroğlu 17.yy )

Güvercin donunda pervaz eyledi
Rum erleri gelip niyaz eyledi
Tevalla sırrına ağaz eyledi
Hünkar Hacı Bektaş Veli Pirimiz
( Hilmi 19.yy )

Yunus Emre’de hakiki anlamı ile güvercin sözcüğüne ancak bir yerde rastlayabildik. Yolu üzerinde rastgeldiği bir ağaç ile konuşurken diyor ki ;

Gider idim yollar sıra
Yavlak uzanmış bir ağaç
Böyle lati, böyle şirin
Gördüm aydur birkaç sır aç

Ağaç karır devran döner
Kuş budağa bir kez konar
Dahi sana kuş konmamış
Ne güvercin, ne hod duraç

Yavlak : Çok fazla, Hod: Kendi, Duraç : Turaç kuşu, kekliğe benzer bir kuş.
Kaygusuz Abdal, baharı anlatan bir şiirinde bahsediyor güvercin çiftinden.

Erişti bad-ı nevruz güls’tane
Gülistan vaktı yetti kim uyane

Temamet yeryüzücünbişe geldi
Behişte benzedi devr-i zamane

Güvercin çifti ile öte geldi
Dudak dudağa verdi canı cane

Bir kuş, doğayı en güzel yönleri ile dile getiren Karacaoğlan’ın da gözünden kaçmamış. Diğer güzel hayvanların özelliklerine benzeyen ve ayrıca güvercin gibi edalı yürüyen, onun gibi güzel duruşlu bir yar istiyor mevlasından. İşte bir koşması :

Kadir mevlam budur senden dileğim
Şöyle bir güzel ver gönlüm eyleyim
Ellere veriken benim ne suçum
Birinde bana ver gönlüm eyleyim

Güvercin topuklu hem ince belli
Gerdanı bir karış püskürme benli
Hemen Köroğlu’nun Ayvaz’ı dengi
Bana bir suna ver gönlüm eyleyim

Güvercin duruşlu keklik sekişli
Kıl ördek boyunlu ceylan bakışlı
Tavus kuşu gib göğsü nakışlı
Şöyle bir güzel ver gönlüm eyleyim

Karacaoğlan der ki yüzü bembeyaz
Durayım divana edeyim niyaz
Almadan kırmızı, elmastan beyaz
Şöyle bir güzel ver gönlüm eyleyim

19.yy’da yaşamış olan Mesleki de zevk sahibi bir adam. O da Karacaoğlan gibi aynı özellikleri olan bir sevgiliyi arzu ediyor.

Kadir mevlam senden bir dileğim var
Ver bana bir yavru gönlüm eğlensin
Ellere vermişsin nedir günahım
Ver bana bir yavru gönlüm eğlensin

Tavus kuşu gibi göğsü nakışlı
Güvercin topuklu keklik sekişli
Yavrusun aldırmış şahin bakışlı
Ver bana bir yavru gönlüm eğlensin

Güvercinler yuvalarını hafif şeylerden yaparlar. Evcil güvercin yetiştirmek ve beslemek için ise özel olarak hazırlanmış küçük evcikler yapılır. Bunlara güvercinlik denir. Bu terim askerlikte de kullanılıyor ve kalelerdeki küçük gözcü kulelerine de aynı ad veriliyor. Bundan başka eski piyade kayıklarının kıçında, öte beri koymaya mahsus küçük kamara veya ambar şeklindeki dolaba da güvercinlik denilirmiş. Yine Karacaoğlan’dan bir semai :

Bire afet sürdür atın
Geçer çağın demedim mi
Harami olmuş gözlerin
Yollar keser demedimmi

Yıkılıp bağ ile bostan
Ne umarsın bu nefisten
Hüma gibi şol kafesten
Bir gün uçar demedimmi

Yürü hey kaşları kalem
Sağ olursam seni bulam
Güvercinliktir bu alem
Konan göçer demedimmi

0 yorum: